Perşembe, Mart 04, 2010

BEN DE "BLOGLAMAYA" BAŞLADIM!
TÜRK DİLİNE NELER OLUYOR BÖYLE?!
Hayır, milliyetçi birisi değilim, ama ülkemi ve dilimi seviyorum.. Teknoloji ortamında dilimizi kuralları ile ve güzel tınılarıyla, anlamlı bir şekilde kullanabilmemiz için teknolojiyi bizim yarattığımız günü beklemeyeceğiz umarım!

TÜM BLOGCULAR, BİRLEŞİN, İTHAL İFADE ZİNCİRLERİNİ KIRIN; TDK SÖZLÜKLERİNİZİ BİLGİSAYARLARINIZIN YANINA YERLEŞTİRİN - ama lütfen "tıpkı basım", "yürür çalar" gibi numunelik buluşlara da pek itibar etmeyin :)

Neyse, ne diyordum.. Efendim ben, günün başında ya da sonunda paylaşacak güzel bir çift söz, düşünce, fikir beni bulursa, bunları paylaşmak için buradayım. Genel koşturmacanın içinde, sonunda, başında, arada sırada bu hepimize oluyor - güzel bir duygu bizi buluveriyor işte. Ben bunu Fransız filmlerinde kameranın yakaladığı anlık ışımalara benzetiyorum. Sinema çok iyi bilmem ama Fransız gerçekçilerinin anlık ışımaları olur ya, hani gerçek olan şey karakterlerden, olay örgüsünden, temadan bağımsız olarak bir gün ışığında parlayıverir.. Bağımsız, özgür gerçek. İlişiksiz. Bizim yaşadığımız anlık farkındalıklar da böyle değil mi? İnsanı kaptırıp gittiği yoldan uyandırıveren berreklıklar..

Tabi ki illa böyle yazabileceğim diye bir derdim yok, yazamam da. Benim aklım minik renkli kuşlar gibi daldan dala hoplayıp durur hep. Gerçek ve düş karışıktır hep. Gerçeğe basar, oradan düşe zıplar.. Hep böyle. Ne yapayım, benim aklım böyle.. Doğru düzgün kitap da okuyamam o yüzden. Heyecanlanır, bırakır ortasında hayal kurmaya ya da tasavvur etmeye etmeye başlarım okuduklarımı. Gerçek uçuştur bunlar, kafam çok iyi olur. Neredeyse o beyaz tavşanı da görebilirim! Ama bakın:

Kieslowsky Üçlemesinin ilk filmi Mavi'de Juliette'i cadde üzerinde bir banka oturtur, etrafını ışık huzmeleri kaplamıştır, bol güneş ışığı, öte yandan yaşlı bir hanım- üçlemenin paydasıydı sanırım, Beyaz'ı hatırlayamıyorum - iki büklüm olmuş bedenini doğrultarak şişe kumbarasına şişelerini atar, zar zor.. Juliette, kendini sarmalayan güneş ışınlarının arasında bir kedi gibi gerinir, silkinir ve mahmur edayla etrafına bakınır.

Bu sahnedeki varlık hali bana çok imrenilesi gelir hep.. Tercih işte.

İyi bir şeyler yoksa yazı da yok!

Görüşmek üzere..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder