Hey! ?
Böyle karşılayasım vardı nedense?
Konular!!
Marş!
Dizilin- yazı sırası için.. İlk konu öne: Sağdan say!
Hazır ol! Rahat! Hazır ol! Başla..
bu da ne? editörüm faşist bir eski ordu mensubu mu yoksa? neydi bu gerçekten?
dün akşam ilacımı aldım mı? akşam daha suyu yudumladığım bardak elimdeyken bunu sordum.. hafızamı galiba beynimden sökmeye çalışıyorum. bu kesinlikle bir bilinçaltı terörü. kasıt var!
Son yazdığım konunun bünyemde oturmasını ve hal ve hareketlerime ml olmasını çok arzu ediyorum. hani şu duygularla ilgili mesele.. bunların bizim eşyalarımız olduğu. eşya değil tabi, bunlar bizim iç dünyamızın organik uzantıları.. yani bahçe otlarımız. ana fikir şuydu ki, onlara sahip çıkalım, ama bahçemiz de bahçe olsun! otlar pek çok işe yarar.. yenirler, baharat olurlar, börtü böcekle savaşırlar.. ekosistemde yerleri muhakkak olmasa orda işleri olmaz zaten! eh bu ekosistem terimi de zaten konuyu pek çok benimsenmiş görüşle bağdaştırıveriyor.. galiba bir anahtar kelime buldum! organik uzantılar.. ekosistem.. doğal tarım..organik tarım.. yani olduğu haliyle tanıyıp, "yabani" olarak yaftalamayacağımız duyguları! hmm. evet. bu öğrenilecek.
ya ama, bu duygular da engin ve dingin hayal ve düşünce dünyamızın ortasına şimşek gibi çakıp ortalığı elektriklendiriyor!burada Edison'u anıp tekrar elektrik-duygu metaforu üzerinden konuyu manipüle edip,baklava hamuru inceliğinde alt önem konularına bölebilirim, ama hayır!! bu manipülatif analizlere son! Bunu terk etmemin tarihi 3-4 yıldır geriye dayanır zaten.. bu son 3-4 yıl da bol fırtına, şimşek, gök gürültüsüyle geçti.. beynimin bu tarafındaki şalterleri indirmiş şekilde yaşayıp, bunları kaldırdığımda neler oluyor görebilmek adına.. limanlarını fırtınalara açarsan... böyle olur. elinde su bardağı, yudumunu yutmuşken ilacımı aldım mı acaba diye kalakalırsın! olsun. dönmek yok!
Çünkü:
Bu düşünce-tahayyül dünyası nedir ki? hayatı kuşatır mı? bilebilir mi gerçekten? bu kendini rahatlatma, sentetik bir anlam dünyası yaratmaktan başka nedir ki? içine ne alır? neyi kabul eder kendi pişirdiklerinden başka? fırtınalara kepenklerini kapatır.. icabında elektrikten sakınmak adına ortaçağların karanlığı (aydınlığı) olan mum ışığına dahi sığınabilir.. öyle inatçıdır.. hayatı tanıyamadığı için karanlıkları düşünür. bilebildiği, tahmin edebildiği tek karanlık ise ölümdür muhtemelen. oraya takılır. halbuki bence ölüm o kafanın içinden bile daha aydınlık..
bu yüzeysel suçlamaları geçip, hissettiğimiz, gördüğümüz gerçeğe gelelim: düşünceler hayatı kuşatamaz. bunların da duygulardan farkı yok! duygularımızın nesneleri nasıl nötr ise düşünceleimizin nesneleri de nötr olsa gerek. nötr dememin sebebi, hem duygularımızın, hem de düşüncelerimizin yapım, üretim, yaşam süreçleri kişisel.. yani aslında dış dünyanın malı değil, bizim iç dünyamızın malları bunlar.. düşünceler belki duygular kadar organik değil, çünkü üzerinde daha çok katma değer var..iş var, emek var. oturup düşünürüz, ama oturup hissedemeyiz.. kalkıp hoplayıp zıplamak gerekir ! :)))
anladığım şu ki, düşünceler de duyugular da dışardaki nesnelerinin etrafına sarmaşık gibi sarılıp onları boğmasa iyi ederler.
bir kişiyiz. tek insan. nasıl sığabilir dünya ya da hayat kafamızın içine? neden sığsın? ne kadar genişleyebilirsiniz ki? oturulan yerden nasıl hayal edilebilir? nasıl anlaşılabilir? algıların da sınırlı olduğunu buraya eklemedik tabi ki. hayal zaten algıları aşma çabası değil mi? anlama onları birleştirip bir bütün oluşturma çabası..
vah bize! canım insan! seviyorum seni! doğduğun günden bir farkın yok ama sen bunun farkında değilsin!
sanırım tek ve en büyük sorun bize sıcak sıcak bakan annemizi arıyor olmamız hala..
sevgiler, kabullenmeler,
Böyle karşılayasım vardı nedense?
Konular!!
Marş!
Dizilin- yazı sırası için.. İlk konu öne: Sağdan say!
Hazır ol! Rahat! Hazır ol! Başla..
bu da ne? editörüm faşist bir eski ordu mensubu mu yoksa? neydi bu gerçekten?
dün akşam ilacımı aldım mı? akşam daha suyu yudumladığım bardak elimdeyken bunu sordum.. hafızamı galiba beynimden sökmeye çalışıyorum. bu kesinlikle bir bilinçaltı terörü. kasıt var!
Son yazdığım konunun bünyemde oturmasını ve hal ve hareketlerime ml olmasını çok arzu ediyorum. hani şu duygularla ilgili mesele.. bunların bizim eşyalarımız olduğu. eşya değil tabi, bunlar bizim iç dünyamızın organik uzantıları.. yani bahçe otlarımız. ana fikir şuydu ki, onlara sahip çıkalım, ama bahçemiz de bahçe olsun! otlar pek çok işe yarar.. yenirler, baharat olurlar, börtü böcekle savaşırlar.. ekosistemde yerleri muhakkak olmasa orda işleri olmaz zaten! eh bu ekosistem terimi de zaten konuyu pek çok benimsenmiş görüşle bağdaştırıveriyor.. galiba bir anahtar kelime buldum! organik uzantılar.. ekosistem.. doğal tarım..organik tarım.. yani olduğu haliyle tanıyıp, "yabani" olarak yaftalamayacağımız duyguları! hmm. evet. bu öğrenilecek.
ya ama, bu duygular da engin ve dingin hayal ve düşünce dünyamızın ortasına şimşek gibi çakıp ortalığı elektriklendiriyor!burada Edison'u anıp tekrar elektrik-duygu metaforu üzerinden konuyu manipüle edip,baklava hamuru inceliğinde alt önem konularına bölebilirim, ama hayır!! bu manipülatif analizlere son! Bunu terk etmemin tarihi 3-4 yıldır geriye dayanır zaten.. bu son 3-4 yıl da bol fırtına, şimşek, gök gürültüsüyle geçti.. beynimin bu tarafındaki şalterleri indirmiş şekilde yaşayıp, bunları kaldırdığımda neler oluyor görebilmek adına.. limanlarını fırtınalara açarsan... böyle olur. elinde su bardağı, yudumunu yutmuşken ilacımı aldım mı acaba diye kalakalırsın! olsun. dönmek yok!
Çünkü:
Bu düşünce-tahayyül dünyası nedir ki? hayatı kuşatır mı? bilebilir mi gerçekten? bu kendini rahatlatma, sentetik bir anlam dünyası yaratmaktan başka nedir ki? içine ne alır? neyi kabul eder kendi pişirdiklerinden başka? fırtınalara kepenklerini kapatır.. icabında elektrikten sakınmak adına ortaçağların karanlığı (aydınlığı) olan mum ışığına dahi sığınabilir.. öyle inatçıdır.. hayatı tanıyamadığı için karanlıkları düşünür. bilebildiği, tahmin edebildiği tek karanlık ise ölümdür muhtemelen. oraya takılır. halbuki bence ölüm o kafanın içinden bile daha aydınlık..
bu yüzeysel suçlamaları geçip, hissettiğimiz, gördüğümüz gerçeğe gelelim: düşünceler hayatı kuşatamaz. bunların da duygulardan farkı yok! duygularımızın nesneleri nasıl nötr ise düşünceleimizin nesneleri de nötr olsa gerek. nötr dememin sebebi, hem duygularımızın, hem de düşüncelerimizin yapım, üretim, yaşam süreçleri kişisel.. yani aslında dış dünyanın malı değil, bizim iç dünyamızın malları bunlar.. düşünceler belki duygular kadar organik değil, çünkü üzerinde daha çok katma değer var..iş var, emek var. oturup düşünürüz, ama oturup hissedemeyiz.. kalkıp hoplayıp zıplamak gerekir ! :)))
anladığım şu ki, düşünceler de duyugular da dışardaki nesnelerinin etrafına sarmaşık gibi sarılıp onları boğmasa iyi ederler.
bir kişiyiz. tek insan. nasıl sığabilir dünya ya da hayat kafamızın içine? neden sığsın? ne kadar genişleyebilirsiniz ki? oturulan yerden nasıl hayal edilebilir? nasıl anlaşılabilir? algıların da sınırlı olduğunu buraya eklemedik tabi ki. hayal zaten algıları aşma çabası değil mi? anlama onları birleştirip bir bütün oluşturma çabası..
vah bize! canım insan! seviyorum seni! doğduğun günden bir farkın yok ama sen bunun farkında değilsin!
sanırım tek ve en büyük sorun bize sıcak sıcak bakan annemizi arıyor olmamız hala..
sevgiler, kabullenmeler,
Hayallah iyi pazarlar desem mi demesem mi bilemiyor insan bu durumda. (Yani bugün pazar değil ama elbet yeni bir pazar gelecek)
YanıtlaSilÇalkantılı denizlerde böyle sallanır benim gemim.. sakin bir liman bulana ya da fırtına dinip çarşaf gibi denizlere uyanana kadar! :)
YanıtlaSilUğradığın için teşekkürler Tijencim:)