Pazartesi, Nisan 16, 2012

Böyle olamayacak.. Hayatta disiplin gerekli!

Gerçekten de bunu artık daha net görüyorum. Hayatın bizi taşıma gücü bir yere kadar. Serbest salınım modunda olmadım hiç bir zaman ama daha iyi yapılanma gereğini geçtiğimiz 2 haftaya baktığımda çok daha ciddi bir şekilde görüyorum..
İkinci tez izleme toplantısına rapor yazma derdindeydim ve raporu yolladım, evde dolandım.. Kendime bir baktım... Aman Allah'ım! Yani bu nasıl bir etkinlik? Bir rpor yazıyorum diye diğer işlerin ucu bu kadar mı bırakılır?
Olmaz. Bu konuya eğiline...
Sevgiler:)

Pazar, Nisan 08, 2012

tatil sabahı

Bu hafta Teoman'ın okulu tatil. Ben de işimi ayarladım, sadece 2 gün gidiyorum üniversiteye. Bu tatil tam zamanında imdada yetişti...

Sabah 06.40'ta çalan alarma aldırmadım, 40 dk daha uyudum. sabah meditasyonum yerine de doğrudan tez izleme raporumun başına oturdum. Çalışmanın başlı başına bir meditasyon olduğu günlerimi yad ederek... Ne güzelmiş. Ne büyük şansmış o huzur ve güzellik duygusunu çalışarak yaşamak! Bu artık benimiçin kolay değil. Demek ne kadar çok dağılmışım hayatın içine doğru... gerek yok halbuki gündelik hayatla bu kadar yüz göz olmaya!

İlk aramda bir çay demledim, sabahın dingin sessizliğinde, dışarıda yağmur... O an uzun, kavruk ve sıkıcı bir yazın ardından kavuştuğum güzel sonbaharın duygusunu yaşadım bir anlık. O da pek iyi geldi. Arkadaşımla mesajlaştık, o yeni doğan bebeğini, ben de yeni ergenimi alıp sahile çıkıp konuşup yürüyecektik ama hava izin vermedi... Halbuk hava durumunda söylemişti, ben tabi unuttum. Normal, çünkü dün de çok güzel bir öğleden sonra geçirdik banka grubumuzla İsmet Baba'da, haliyle kafamız güzel ve mutluyduk ve kim bu durumda ertesi günkü yağmur haberini hatırlar? Ben hatırlamam...

Sonra bir baktım sabahın dinginliği, etraftaki binalara aksederek daha da çoğalan, polifonik kalitede yıkım sesleri ile gitmiş bile... Bir süre anlam vermedim, dışladım, metnime daldım ama sonra bu nasıl bir gürültü böyle sabah sabah ve nereden geliyor, hangi komşu bina bizi terk ediyor diye kalktım pencereye... Meğer arkamızdaki binaymış! İnsan kabullenmek istemiyor. O da bizimki gibi 30 yıllık, 4 katlı tipik apartman binalarından... Bir sürü penceresi olan, zamanının estetiğini vefayla taşıyan (yerlere kadar pencereleri var- şimdi pek moda her yer Fransız pencere dolu ama bununki kadar geniş ve sempatik değil işte hiç biri!) bir binacık işte... Kırılan cam sesleri, tok gürültüler... Her oktavdan ses mevcut. Gürültüye mi yanayım, bir türdeşimizin gittiğine mi.

Böyle işte bu sabah da... Minik kuşu uyandırayım da onla kendimizi dışarı atalım!