Cumartesi, Temmuz 31, 2010

şu kediler ..

inanmıyorum. en kızdığım şey oldu. bir sürü ilginç şey yazmışken, bayan kedoş geldi, bir yerlere dokundu ve tüm yazdıklarım hoooopp... yok. halbuki ne güzel toparlamıştım. kızgınım!

Yan tarafa bir blog ekledim, feminine power adında. bir süre takip edeceğim. biraz sıkıntım da var tabi, yaptıklarıyla.. Kadın gücü.. efendim, zaten feminizm alanında gelinen noktaları biraz biliyorsam (son 20 yılını değil belki- daha güncel kaynaklara yönelmeli) kadın denen varlık, kendini keşfetti. Yani, erkeklerin kurduğu düzenin içinde bir tür "erkek-olmayan" olduğunu. erkeklerin düzenine 20. yüzyılda çeşitli sebeplerle, zaten oldukça işlevsel bir katılım göstermişti. E, peki kadın kadınlığını bilince ne oldu?erkeklerin elindeki "ilerleyici, yaratıcı, evriltici" düzenin liderliği bayrağını mı kaptı? yapıştı mı o bayrak şimdi eline? yakıştı mı demiyeceğim- orada feminist damarım tutar- ateşle yaklaşmayın!!

Sen tut feminen gücü bul, o güçle bin yıllardır maskülen şekilde tanımlanmış ilerleme kalıplarının içine dal.. bunları tanımlamanın olanağı var mı gerçekten? olan bu mu yani? kadın kaosun içindedir erkeğe nazaran. bunu demek, erkek egemen (bu deyişe de sinir olurum) kaos tarifinin tuttuğunu gösterir. o zaman? "kaosu tarif et"desin analog bir ses!! bu da kadın sesi olsun. ve bu 8018 yılında geçen bir arkeoloji dersinin bize uzay boşluğundaki solucanlardan düşmüş bir minik zaman kesiti olsun! evet, tarif et bakalım kaosu! Bakhalar neden Apollon'un peşinde dolaşmaz? Mitolojiyi kim aktardı? tragedyaları kim yazdı? bu kişiler hikayelerini aktarırken, şairler hayalgüçlerinde geleceği şekillendirip insanlara yeni oluş, duruş, düşünce kapılarını aralarken kadınlar ne yapıyordu? Peki, kadınlar bir şeyler yapmaya başladığında nelere cevaben yapmaya-etmeye-yazmaya başladılar?? erkeklere! belki de tıpkı ilk hikayecilerin ve şairlerin tanrılardan çaldıkları sözle işe başlamaları gibi..

Kaos, erkeğe kaostur! Bence tabi.. bir kadın neyi kaos olarak tarif edebilir? bu tarifi düşünürken, lütfen kendinizi iyi tartın. öğrenilenler değil, hissedilen ve yaşananlar önemli.. Bence bir kadının en büyük gücü, yaşadıklarını, algıladıklarını- hissettiklerini illa ki entellektüel boyuta taşımadan onlarla hesaplaşabilmesi, ya da ne bileyim, yaşaması işte! atlatması.. usul usul.. bilerek..duyarak.. ben bunu seviyorum. İyi ki kadınım!

Çarşamba, Temmuz 28, 2010

Nerede kalmıştık?

Merhaba,
Tabi ki ilk haber, minik kuşumun dönmüş olması! Babaannesinin börekleri, karne harçlığı ve hikayeleriyle beraber. Her akşam beni aradı! Peşin peşin, "anne, burada canım sıkılıyor, seni her akşam arayacağım böyle" diyerek tembihledi hatta! Benim oğluşum da bir şehir yaratığı olmuş galiba. Ben de tabi klasik cevabı verdim: "Sıkıntı, yaratıcılıktan hemen bir evvelki adımdır, ha gayret, biraz daha sıkıl...".. (Yeni bir cevap bulmam lazım artık) O da kaleme kuvvet, yeni labirentler çizmiş; araba labirenti, şu labirenti, bu labirenti.. Labirent yaşını geçtik halbuki diye düşünüyor bu anne. Halbuki o sevdiği şeylerden kopmayan akıllı bir çocuk işte. Labirent çizmeyi seviyorsa çizsin, değil mi? Yalnız bunları birinin çözmesi gerekiyor bir de! O da benim tabi.. hmmm...psikanalitik yoruma açık bir durum tespit ettim burada! ;)

Ağustos ayına geldik. Tatil gerekli. Kaş ya da Kekova'ya gitmek istiyorum. Kaş, aylardır kulaklarımda çınlıyor! 'Yaz' diyorum, içimden 'Kaş' sesi yükseliveriyor! Ne hikmetse. Galiba oraya gideceğim. Oğluş ilk kez görecek. Belki abim de gelir (ilgili heceleme hk. bkz. evvelki yazılarım). Onun oğlu da. bakalım..

Evet. aklım boşaldı. Halbuki şunu da yazsam, bunu da desem diye kaç şey aklıma geliyor gün içinde! halledilecek sinir işler grubunu da oldukça hafiflettim. Kendim de hafifledim: 3 kg verdim, Mehtap Hanım sağolsun!

Havalar çok bunaltıyor. Gece uyumak zor. Allah hastaların, hamilelerin, yaşlıların yardımcısı olsun!
Sevgiler

Pazartesi, Temmuz 19, 2010

Merhaba,
Bir kaç hesaplaşma gerekiyor. kendimle.
İçin rahat etmediği durumlarda bunu ertelemeden; olayın yok olup tortusu ile baş başa kaldığın kerteye vardırmadan bunu halletmek gerek.. doğru hesabı çıkarmamış olabilirim sonunda, fakat erken kalkan yol alır; bakiye boş kümeden iyidir her zaman.

Meselenin biri oldukça önemli, fakat mesleki, entellektüel boyutta bir mesele. Çok sıkıştırmıyor. Diğeri ise bire bir çevrem ile ilgili; bir hareketimin doğruluğunu anlamaya yönelik bir soru. İkincisiden başlayalım:

Geçen haftalarda kötü bir olay yaşandı, bir apartman toplantısı basılarak cinayet işlendi. Bunun detayını da apartmanda yakını olan bir dostumdan öğrendim. Zor bir haber- almak istemeyeceğiniz türden. Fakat dün akşam da benim bitişik komşum sahanlığa çıkarak anormal bir terör estirdi. detaya girmeyeceğim, sinirlerim çok bozuldu, korktum ve polis çağırdım. Ciddi bir kabadayılıktı, o an karşısına birisi çıksa ona kalıcı bir zarar verebilecek durumdaydı adam. Nitekim kattaki diğer kapılar açılmadı, herkes sindi. Ben buna mı kızdım, adam meydanı boş buldu, bundan sonra da rahatsızlık yaratır, arsızlaşır mı dedim bilmiyorum, çağırdım işte polis.. 4 memur geldi ve adamı zor sakinleştirdiler; konuşarak. Bir sürü tehdit, kabalık, küfürden sonra bir sükunet.. insan o polisler hiç gitmesin istiyor- ya onlardan sonra bir şey ederse diye.. Neyse ki bir şey olmadı. Fakat sonra gel uyu.. Dualar edildi, olumlu düşünüldü vs.. ardından kötü rüyalar! Neyse ki oğlum evde değil diye uyurken, rüyamda bu adam beni ve oğlumu kovalıyor, biz arabayla benim üniversiteye kaçıyoruz, malum okulda her taraf güvenlik kaynıyor- ayık kafamla hep dalga geçtiğim, kınadığım şey, rüyamda hayat kurtarıyor! Bu sabah ayrı bir muhabbetle gittim dersime! Neyse.. şimdi düşünülen: polisi çağırmak doğru bir şey mi? komşuluk ilişkileri, duyarsızlık, kimsenin yeni gelene bir güler yüzle "güle güle oturun" dememesi.. böyle düşünüyorum işte.. Komşuma ihanet etmiş gibi hissediyorum.. evet, ben aşırı toplumcu bir insanım gerçekten de! Mutluluğumu ve bekentilerimi kamusal alana resmen transfer etmiş olduğumu görüyorum.. bu da benim dönüşüm hikayemin bir parçası işte.. dramım demeye içim el vermedi..

Diğer mesele ise tiyatro eeştirmenliği hakkında. bu akşam seyrettiğim bir oyuna karşı tavrımın fazlasıyla kişisel olduğunu düşündüm. Evet, herkes durduğu yerden bir ışık tutsa bir olaya ne güzel aydınlanır pek çok alan, ama benimki ışık mı emin olamadım bu akşam ve bu iyi bir şey. reji asistanı arkadaşım, belki de onu sevdiğim ve aklına, yüreğine ve iyi niyetine değer verdiğim için şapkamı bu şekilde çıkarıp önüme koymuşumdur. bu da inanın çok iyi bir şey; çünkü ben giderek yabanileştiğimi ve bunun işime yansıdığını düşünmeye başladım!

derin konular bunlar..
sevgiler..

Cumartesi, Temmuz 17, 2010

Yine tatilde..

Evet, yine oğlum tatilde! 2 hafta arayla! Bu bir anneye yapılır mı? :))

Keyfi yerinde, eşyalarını, kitaplarını,oyuncaklarını (elektronik alet edevat desek daha uygun olur) derledi, topladı, babaannesine gitti bu defa.. İyi tatiller minik kuş!

Biz nerede kalmıştık? Değişen pek bir şey yok, hala Yumak'ın aşıya götürmemek için elimden geleni yapıyorum, veteriner beni aramayı bıraksa da rahat etsem diye içimden neler geçiyor.. İki sokak yukardaki Erenköy Veteriner Kliniğine götürsem, acaba orada başına geleceklere uyanamadan aşı olabilir mi.. Yoksa abartıyor muyum?

Bunun dışında, bu öğrenciler sınıfa neden gelmez? yaz okulu böyle boşlanası bir şey midir? Bu meseleyi halletmem gerek- askeri rejime mi geçmeli? Otorite-disiplin benzeri şeyler bana o kadar ters ki! Gördüğüm yerden ben kaçarım.. Bir çare bulunacak..

Markete gidilecek, bamya alınacak ve güzelce pişirilecek, dolapta fasulyenin yanına konacak, diyete uygun malzemeler devamlı el altında olacak..

Tanıdıklar-dostlar hemen aranmaya başlanacak, akşamlar için plan yapılacak ki evde yine kendimi köşeye çökmüş bulmayayım.. Bir akşam annemlere ayrılacak; bir akşam tiyatro var, bir akşam belki konsere giderim... kalıyor 4 akşam! hmm.. kimleri arasam kimleri arasam... Yok yok, dostlarım konusunda bu kadar analog tavırlı değilim, yanlış anlamayaın :) hepsi aklımda ve gönlümde:)
Sevgiler