Cumartesi, Mart 28, 2015

burdayım

Buraya gamlanınca mı geliniyor? Aşkolsun. Hayır. Burası bir ayna. İnsanın her zaman bakası gelmediği bir ayna. İnsan içine devamlı baksa da kendine saklar. Oradan ona birisi geri baksın istemez, yanılıyor muyum? Kafasının içindeki kakafoni ile hayatını sürdürmeye razıdır çoğu zaman. Halbuki yazmak öyle mi...

Yazı bana ayna gibi gelmiştir hep. İnsanın mahreminin kendine baktığı bir yüzey. ayrı bir şuur frekansına sokar insanı. Yabancılaştıradabilir. Kakafoni burayı da ele geçirebilir. Ama yine de doğruya, kendi doğrusunu tanımaya düşkünlerin yeridir yazı. Kendi bulmacalarına kafa yoran, önemseyenler ancak bu frekansa dayanabilir. Kendilerine mahçup bir merak duyanların yeridir. Hafif korku, heyecan; sonraki kelime ne anlatacak diye bekleyenlerin. Benim neyimi ele verecek? Sabırla iç dünyasının önünde açılmasını umanların dünyasıdır.

Zarar gelmez günce yazanlardan. Güncesini paylaşanlardan hele asla...
Neden bunu dedim acaba? Hadi bakalım...

İyilikle kalın, yazıyla şifalanın.


Perşembe, Eylül 11, 2014

Dönüş

Ne ilginç,
Havaalanında gümrükten çıkanlara - yani bağlantı uçuşuna devam etmeyenleri "welcome home" diye selamlıyorlar. Ben işte burayı bu yüzden seviyorum! Gerçekten eve gelme hissi bu. yani nereden biliyor burada kalmaya geldiğimi? Canım Seattle! Burada evim olsun isterdim. Hayatımı kurmak ve İstanbul'umun yanına yerleştirmek, "benim şehrim" diye. En azından bir yıl öyle ama nasılsa, ne gam...

Şimdilik bu kadar olsun.
I'm really like home!

Çarşamba, Ağustos 06, 2014

NEDENLER

Bu uzun bir yazı olacak. aklıma geldikçe, aklım erdikçe yazacağım.
Başlıyorum:


* İlişkiyi aynı şekilde yaşamamak; algı farklılıkları. Bir şeyin, bir yerin içinde beraber olmak ama orayı farklı algılamak. E ama bu doğal değil mi? Bir alan, zaman ya da içine girilen şey, yaşanan şey nasıl iki ya da daha fazla kişi tarafından birebir aynı yaşanabilir ki? Ama sonra tutup "aynı ilişki içinde miyiz senle" diye soruyorlar. Demek ki farklı şeyler yaşanabiliyormuş.

* Acaba olumsuz duygularımı ifade etmek için ne kullansam?? Hmmm. Neyse.

* Uçak bileti alındı. Şimdi gerekli olan bir shuttle servisi ayarlamak çünkü havaalanından alınma günleri geride kaldı. Hmm. Olsun zaten yalnız gidildi havaalanına. Tatlı mı tatlı bir şöförle.. Hem burada o kadar çok birikti ki arkadaş ve aile sevgisi ve desteği, oradaki 1 yılıma bol bol yeter. Zaten Aralık'ta gelinecek tekrar. Aralık'a kadar biz tekrar barışır, buraya beraber döneriz canım yaaa daha neler artık diyen tarafıma sesleniyorum: Huuuu. Uyan uyuyan güzel! pfffff.

Devamı gelecek.




Çarşamba, Mart 12, 2014

Umut ve teselli aramak

İnsan bazen nereye döneceğini şaşırıyor. İçindeki hangi duyguya cevap vereceğini... Bir yerlere yönelmek ve kederini insanca, kendine yakışacak zarafette yaşamak istiyor. Kaçmak faydasız. Kaçış yok. Bizle durduğu sürece onunla oturacağız. Bu kederle. Şaşkınlıkla. İsyan duyguları kapıdan başlarını uzatırken sağduyumuz için bir yerlere, birilerine yönelip teselli arayacağız. Bu zamanlar geçtiğinde kendimizi bildiğimiz gibi bulabilmek için. Cem Karaca'nın sözünü hatırlıyorum, sanki 'bütün bunlar geçer ama delip de geçer' gibiydi sanki. Delinmemek için ne yapmalı?

Anne olarak, kadın olarak, insan olarak. TC vatandaşı olarak. Nereye döneceğiz? Ne kadar sabredeceğiz ve çaremizi nasıl yaratacağız?

Birlik içinde olduğumuzu bilsem de, bunun bölünmüş bir ülke içinde olduğunu görmek can yakıyor. Ama şükrediyorum, sevdiklerim sağ. Allah canı kadar yakınlarını kaybedenlere sabır versin. Bu şiddet ve bölücülüğe verdiğimiz canlara da rahmet eylesin.

 

Pazartesi, Şubat 24, 2014

Gogo

Daraldım. Kim bilir çocuklar ne durumda. Günümün anlamı ve önemi yok oldu. Sağol Beckett. Daha bir şeyler yazacak mecalim var mı bilmiyorum ama yazmak gerek. Yarın derse bu ruh halimi anlatarak başlayabilirim. Ben ki hatta biz ki, kendimiz dışındakileri anlamak üzere yola çıkmışız, yaşamadığımız ve parçası olmadığımız zaman dilimlerine parçalarımızı bırakıp bazen ufalıyoruz, canımızı acıtıyoruz.
Neden?

 

Pazar, Ocak 26, 2014

Merhaba!
Koca bir yıl geçti neredeyse. İstanbul'a dönüldü, özlem giderildi, minik kuş ve devekuşuyla tatile çıkıldı. Aslında artık iki devekuşu demek gerekiyor, çünkü oğluş 15 oldu geçen 16'sında. O da artık bir nevi ergen devekuşu. Genç devekuşu. Devekuşum bu yıl yanımda değil ama. Ben buralara döndüm, talihimi arıyorum. Sıkı bir arayış; doktorayı buraya transfer ettim çünkü. Ayrıca diliyorum ki talihim beni bulsun, çünkü oldukça yoğun ve yorucu geçti. Yani öyle kafayı talihe takacak halim kalmadı açıkçası, çok iş var!

Ama güzel haber, minik kuş- ay genç devekuşumla yeğenim (o da bir özel kuştur) 50 dakika sonra Amsterdam uçağına binecekler. Oradan da Seattle uçağına. Yarın sa 12.05'de buradalar inşallah. Tabi ki yavrucaklar havada kayıt dışı bir zaman geçiriyorlar, bu acaip konuya kafayı takacak değilim ama, keşke bu kadar uzun uçuş olmasa, keşke o kadar yorulmasalar. Neyse buna da şükür.

Eve akın bir Akdeniz marketi bulundu ve yufka alındı, börek yapıldı. Ev ergen devekuşumun geçen seneden sevdiği şeylerle dolduruldu... Hadi bakalım, Allah kavuştursun diyelim.