evet. evet, başardım başına oturup blogumu açmayı. pfff! (bunun Türkçesi var mı?)
yazacak çok şey var. hatta artık gün içinde bir şey yaşadığımda bunu yazmalıyım diyorum. ama ertesi sabah kalktığımda aklımdan çoktaan çıkmış oluyor. bu aralar çok mu hızlandı hayat ne? bahar mevsimine karışıyoruz.. kan basıncımız, duyularımız.. sabah 7.30'da oğlumun beslenmesini hazırlamak için girdiğim mutfağımın penceresini açtığımda şeker gibi tatlı bir hava yüzüme çarpıyor. şekerin hava hali! Keats'in kinestetik algılama halini anlıyorum böylece! halbuki hayal etmek ne zordur bir tada koku halindeyken ulaşmayı.. neyse, geçelim.
tiyatro festivali geliyor. herhalde hiç gidemeyeceğim! biletler tükenecek. ne kötü! ben ki tiyatro izlenimlerimi paylaşacağım- hem Türkçe hem İngilizce bir blog kararı almıştım geçen doğum günümde- ki şurada 1.5 ay kaldı, ben aça aça bu blogu açtım! ama pes etmek yok, onu da yapacağım. bak, cafefernando.com ne güzel tam zamanlı blog yazarı olma kararı almış: alkış! destek! muhakkak sitesine bakmalısınız, gerçekten kaliteli ve samimi, ince bir emek söz konusu orada!
aslında, hayat benim çok enerjimi ve dikkatimi çeliyor. bunu nasıl azaltabilirim acaba? bir tür sorumluluk duyugusu ve sahiplenme mi acaba? evet, muhtemelen. yani eskiden bu daha yüksek oranlardaydı, şimdi daha bir kendi işime bakar oldum. büyüyorum galiba. 40 yaşıma geliyorum, 25 mayısta 1 senem kalacak! 40'larımdan gayet ümitliyim ama!
ben ne diyecektim?
neyse, benim Jameson-Lukacs-Brecht üçgenine dönmem lazım, cumaya teslim bir yazıyı bitirmem için! lütfen bana şans dileyin, çünkü bu yazı benim ilk bilimsel makalem olacak yayınlanınca- şimdiye kadar hep popüler yayınlara yazdım. açıkçası onları yine tercih ederim, ama bu bilimsel makaleler akademik kariyer için gerekli. ayrıca sonra popüler organlar için bir sürü görüş ve materyal de birikmiş oluyor. hem bu akademik yayınları kim okur ki? pöh! çok sıkıcı...
bugünlük bu kadar olsun, sizi seviyorum- her kimseniz! içimden geldi.. :))
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder