Pazartesi, Mayıs 23, 2011

ULU TANRIM

Yine o karanlık koridor önümde.. Baretimin ışığı yettiğince gidiyorum. bazen bir çatlaktan dev bir ışık huzmesi beni çarpıyor ve gözlerim kamaşıyor, hafiflikten ve mutluluktan uçuşarak sanki Kantorun okunun ucuna asılmış bir kelebek gibi ileri atılıyorum.. Sonra fark ediyorum ki kendi uçabileceğimden çok uzak bir yerlere inmişim.. Tedirginim kırılganım. Korku değil bu ama tedirginlik.. ben buraya nasıl geldim tedirginliği.. bilinmeyen bir yere savrulmuş bir kelebek bu. orada yalnız. tanımıyor orayı. Bu oktan sakınılabilir mi? Tekrar yenisinin ucuna asılıp o pür neşe ve coşkuyla tekrar bir yerlere atılmadan yol alamayacağından korkuyor bu kelebek.. Başka nasıl olabilir ki? Bir köşeye çekilip etrfaın ağırması ve yolunu seçebilmeyi mi bekleyecek? o nahif kelebek kanatlarıyla tekrar yol alabilmeyi mi umacak? Ortalığın ağırmasını mı bekleyecek? Hem de kelebek zamanıyla- ve ne yazık ki kelebeğin o minik zayıf sabrıyla.

Karanlık koridor metaforu uygun olmayabilir ama şu an yüreğimin algıladığı gerçek bu..
Tanrım, bu defa bana ne öğreteceksin acaba? Ne tarafta durmam gerekiyor? Bu ışık üstüme üstüme parladığında ondan kaçabilmem imkansız. O benim en büyük ihtiyacım, beklediğim, umduğum, kendime itiraf edip de huzurumu kaçırmasam dediğim şey.
Kantor beni okunun ucunda apaydınlık yerlere fırlatsın lütfen..
Böyle olması gerek. Çünkü o oka gene asılacak ve yüreğim ağzımda uçacağım..
Aksi büyük günah olur.

Sevgiler

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder