Pazar, Haziran 27, 2010

Tatildeyim. bugün pazar. gece kaçta yattım? 02.30 gibi galiba. hayır dışarıda değildim, daha buna çok var; ayrıca bu 'rahatlama' yolu hiç oraya varmayabilir, çünkü benim miniş haftaya ctesi evde. ve ben tekrar o yüksek voltaja tutulmuş koşturan ve 'ben şimdi ne yapacaktım?' moduna geri döneceğim..mini özgürleşme ve kendini bulma bu kadar olacak. ayrıca bütün bunları tamamen unutmak en iyisi. kendimle yaşadığım bu muhteşem macera bitecek ve kendimi hatırlayıp, özleyip, aşk acısı - o özlemi yaşamak hiç istemem! her harika, yoğun maceranın sonu..

bu kendini bilme, yoğunluk, varlık duygusu neden günlük hayata inemiyor? bak, şu an neden tiyatro eleştirileri yazmaya başladığımı çok net hatırlıyorum. bana anlamlı geliyor. işte kendimi verebileceğim bir şey! ama yok olacak.. bunun için psikolğa gitmeli mi? ya da dedim ki demin kendime: her veriğin 150 tl.yi alışverişe versen, çok daha mutlu bir kadın olursun! en kestirme yol.. yapmayın, Bağdat Caddesi'ne 10 dk yürüyüş mesafesinde oturuyorum ve artık hiç alışveriş yapmıyorum oradan! nasıl? acınası bir durum, değil mi? işin kötüsü, bildiğim ve sevdiğim yerlerden artık alışveriş yap(a)madığım için, alışveriş hiç yapmıyorum! ne kadar takıntılı bir insanım! tüm kadınlarda bu biraz böyledir deyin lütfen! lütfen!!!!

neyse.. dün kedoşumu aşıya götürdüm, ama benim içli, yoğun, inatçı, vahşi (o müstehzi gülüşü silin hemen!) kedimle tek veteriner başa çıkamadığı için diğerini beklerken beni oradan postaladılar. e, ne yapıır- piyangodan bedava 1-2 saat çıkmış, tabi ki 'yürüyüş' bahanesiyle Cadde'ye inilir.. inince mutlu olunur. tam bir elit karnavalın ortasına inilir..Bakhtin'in kulakları çınlasın! yürüken sırtını dik tutarsın, hatta karnını bile içine çekebilirsin! vitrin camlarından da kendini kontrol edersin.. ben bunları pek yapmıyorum artık gerçi, ama arada nostalji duygusu basıyor.. bütün bu varılan noktalardan bir şikayetim yok! buraya gelmek için uğraştım hatta.. tek amacım yukarıda aşkla bahsettiğim 'kendimi' bulmaktı.. gel gör ki şimdi onu 1 hafta, oğlum tatile çıktığında  görebiliyorum. bu ağır bir konu, girmeyelim- beni mutlu etmediğinden değil, ama bu blog bunun için gayet hafif bir mecra..hem kim 'kendine' sahip ki ben olayım? buna izin var mı? bedeli ağır. bana bir ara faturayı gösterdiler, aynen o an kalktım masadan ve hala borç 'restructuring'i ile uğraşıyorum.. acıları fiziki araçlara transfer ettim.. keşke etmeseydim:)) anlamadınız mı?

Elegy filmi muhteşem. Amerikalıların böyle film yapabilmesi güzel, ama tabi içinde bir Avrupalı var- belki de o kurtarıyor atmosferi? zaten film bu atmosfer üzerine kurulu-- kontrollü Amerikalı entellektüel ve kontrol gereği duymayan Latin afet.. yaşlılık, güzellik, kontrol, aşk, benlik sınırları, tercihler...

kedoşum dün zor bir gün geçirdi bgün tosur tosur uyuyor.. midesi de bulanıyor! tüylerini çıkaracak ama beceremedi. o da benim gibi çıkarmayı sevmiyor.. buna da biz 'pathetic fallacy' diyoruz..
öpüyorum, hoşça kalın

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder